13 Aralık 2011 Salı

Elizabeth Bathory’nin Oğlu Kimdi?

Kanlı Kontes, Elizabeth Bathory’i tanımayanınız yoktur. Belki de vardır, ne belli? Neyse, Bathory “Kanlı Kontes” adıyla nam salmış, tarihteki ilk seri katil olarak bilinen ruh hastası bir abladır. Kendisinin en büyük korkusu yaşlanmak ve güzelliğini kaybetmek olduğundan, bunu önlemek için bakire kızların kanıyla yıkanmaktadır. Yani en azından işe yarayacağına inanmıştır.

Elizabeth 1600 yılında, kırk yaşındayken ilk cinayetini gerçekleştirmiş, sonrasında da devamını getirmiştir. Bathory genç kızların kanıyla günden güne gençleşiyor, kırışık ve selülitlerden kurtuluyor, güzelliğine güzelliklik katıyordu. Kırk yaşındaydı ama tüm Macar soyluları peşindeydi. Ama O, daha fazlasını istiyordu…

Çocukluğundan beri, Osmanlı ona ürkütücü ama çekici gelmişti. Hani bir şeyden korkarsınız ama ilgi duyarsınız ya, onun gibi bir şey. Bir gün Bathory, elçisini yanına çağırarak, “Osmanlı hanedanı, ‘Ahmed the I’ ile görüşmek istediğim bir konu var, mümkünse bir akşam kendisi ile başbaşa bir yemek yemek isterdim.” der. Elçi Osmanlı Devleti’nin yolunu tutar, Osmanlı Padişahı I. Ahmet’e Bathory’nin bu teklifini sunar. Padişahımız, hünkarlımız, I. Ahmet Bathory’nin güzelliğini ve seksapelitesinin namını duyduğundan bu teklifi kabul eder.

Sene 1604. Aylardan ocak. Yer Topkapı Sarayı. Bathory ve Ahmet yemeklerini yedikten sonra Gülhane Parkı’nda gezintiye çıkarlar. Ufak gezinti sırasında Ahmet, Elizabeth’ten ilk öpücüğünü alır, Elizabeth göz kırpar, ve kafasıyla sarayı işaret eder. Aşk dolu bir gecenin sinyalleridir bunlar… Ateşli bir sevişme gerçekleşir. Ahmet kendisinden tam otuz yaş büyük Bathory’nin güzelliği ve gençliği karşısında çok şaşırmıştır.

Daha sonra Elizabeth, yurduna dönmüştür. Ahmet’le irtibatı kesmemiş, sürekli kontak halde kalmıştır. Bir gün Elizabeth, yine bir bakireyi kesmiş, kanını küvete doldururken, midesi bulanır aniden. Ve gider kusar… Birden aklına, geçen gece canının çektiği avakado gelir. Üstelik avakado daha keşfedilmemiştir bile. Parçalar yerine oturur. Elizabeth hamiledir! Hemen Ahmet’e haber salar. Ahmet de aşık olduğu Elizabeth’in hamileliğine çok sevinir. Onu hemen saraya aldırtır.

Sarayda geçen süre Elizabeth için çok zordur. Kan dökme arzusuyla yanıp tutuşan Elizabeth, bir gün dayanamaz ve hareme getirilen yeni hatun adaylarından ikisini kesip, kanlarıyla banyo yapar. Ahmet bunu duyar ama sebebinin kıskançlık olduğunu düşünerek olayı ciddiye almaz. Daha sonra tekrarı gelince, aşkına rağmen Elizabeth’i doğumundan sonra ülkesine yollamaya karar verir. 1604 yılının, 3 Kasım’ında şirin mi şirin nurtopu gibi bir çocuk gelir dünyaya. Adı da Osman olur bu çocuğun… İleride Genç Osman olarak tanıyacağımız padişah.


Doğumdan sonra, Elizabeth tekrar sağlığına kavunca, Sultan Ahmet onu yanına çağırır, Elizabeth hiç beklemediği bir şekilde karşılanır. Ahmet ona yaptığı psikopatlıkları söyler ve onu Osmanlı Hanedanlığı’ndan kovar.

Elizabeth gözleri yaşlı Macaristan’a döner. Oğlundan ayrı kaldığına mı üzülsün, kovulduğuna mı üzülsün yoksa bir erkek tarafından baştan savılan bir kadın durumuna düştüğüne mi? Doğum zamanı kaybettiği gençliği, güzelliği geri kazanmak adına öldürmeye devam eder Elizabeth. Öldürür, öldürür, öldürür… Banyo sayısını günde üçe çıkardığı yetmiyormuş gibi, bakire kızları bir kafese kapatıp, onlara işkence yapıp, akan kanları ile duş bile almış, olayı abartmıştır. En sonunda bir gün yaptıkları ayyuka çıkar. Memlekette genç kız kalmayınca halk tepki gösterir. Akıl hastası olduğu iddiasıyla zindana kapatılır. Ve dört yıl sonra, 1614’te zindanda ölü olarak bulunur.

          (Bathory ve Osman’a yakından bakış. Ana-oğul ne kadar da benziyorlar değil mi?)

Peki ya Genç Osman? Evet sakalsız/bıyıksız olarak karşımıza çıkan tek padişah olmasının ve lakabının genç olmasının tek sebebi erken yaşta tahta çıkması değildir. Onun yaşında tahta çıkmış padişahlar da olmuştur geçmişte. Osman’ın genç görünümü, çok yakışıklı (adeta erkek güzeli) olmasının sebebi de annesidir işte. Her ne kadar o annesini Mahfiruz Haseki Sultan olarak bilse de, bir döneme damgasını vurmuş, güzeller güzeli Elizabeth Bathory’nin oğludur O. Ve sonu da annesi gibi hazin bir şekilde olmuş, yüzleri gibi kaderleri de benzemiştir.

“Eski Dostlar” Bölüm: 2

Unutulmuş birer birer,
Eski dostlar, eski dostlar,
Ne bir selam, ne bir haber,
Eski dostlar, eski dostlar…

Unutulmaz şarkı. Her dönem klişelerin soundtracki olmuş bir beste. Aynı zamanda bir grup adı.

“Hurşid Yenigün ve Eski Dostlar!”

Hatırladınız değil mi? Ne kadar korkunçtu. Eski aranjör, gölgede kalmış müzik adamı Hurşid abimizin son bir hareketle dönemin ünlü isimlerini ve “one hit wonder”larını bir araya topladığı grup. Bir yandan eski şarkıları yeniden seslendirirken, arada da sırayla çıkıp eski hit parçalarından kısa kupleler sunuyorlardı bize. Ve efsane parça eski dostları da söylemeyi ihmal etmemişlerdi. Ne de olsa projenin adı buydu. Güzin ile Baha, Esmeray, Banu, Kartal Kaan, Çiğdem Tunç, İskender Doğan, Semiha Yankı, Atilla Atasoy ve diğerleri…

Tarih tekerrürden ibarettir derler. Peki ileride de aynı sorunla karşılaşacak mıyız? Bence evet. Mesela yirmi sene sonra, yeni bir “Eski Dostlar” grubu…

Ekip başı bence Serdar Ortaç olmalı. Bu kaçınılmaz. Bakın görecekseniz, önümüzdeki on yıl içinde Serdar popülaritesini yavaşça kaybedecek. Üstüne kumarda sürekli kaybetmesi onu finansal açıdan da iyice çökertecek. Sonraki periyotta aklına bu fikir gelecek ve bu grubu kuracak. Peki sizce yanında kimler olacak!? Eski dostları veya rakipleri?

Listenin başında Kıraç’ı görüyorum. Yüzü sarkmış. Ama o komik saçlarını hala kesmemiş. Tam bir uzun saçlı kel olmuş. Bu yüzden kovboy şapkası ile gezmeye devam ediyor.

Sonra Soner Sarıkabadayı’yı görüyorum. “Buz” ve “Pas” isimli hitlerin ardından, “Yas” ve “Kas” isimli iki hit daha patlatmış ama sonraki dönemde gözden düşerek kaybolmuş. Sonra kendini grupta buluvermiş. Gözünün altındaki ben daha da büyümüş.

Bilin bakalım Soner’in yanında kim var? Demet Akalın. Serdar popülaritesini kaybedince doğal olarak onun şarkılarını söyleyen Demet de gözden düşmüş aradan geçen yıllarda. 9. eşi ile ayrıldıktan sonra bunalıma girmiş. Kilo almış bayağı.

Demet’in hemen yanıbaşında ise Ayna grubundan hatırladığımız Cemil var. Yine güneş gözlüğü gözünde. Saçları yok ama kaşları beyazlamış.

Aradan Alişan çıkıyor. Yine zıpır, yine espirili, yine çok sempatik.

Hemen orda Çelik Erişçi ve İzel’i görüyorum. Şimdiki Güzin-Baha ikilisi gibi, bir tek ercanları eksik abisi. İzelin sivilceler geçmemiş. Çelik ise uzun ve beyaz saçlara sahip. Koluna Atatürk’ün imzasını dövme yaptırmış.

Birden gözüme Bengü çarpıyor. Estetik ameliyatlar onu çok yıpratmış. Gerim gerim gerilmiş.

Yanında Soner Arıca var. Hala sarışın. Hala gülüyor.

Ve son olarak ekibin çikolata renkli ismi Pascal Nouma. Ne alaka demeyin! Daha önce bir Türk filminde bile gördüğümüz Pascal, aradan geçen seneler içinde Türkiye’ye yerleşmiş, “Süper Tombala” isimli programında ilerki senelerin Güner Ümit’i olmuş ama bir şekilde ihtişamlı günlerini kaybetmiş. Sesi güzel olmasa da gruba neş’e ve güç katmak için orada.

Bir gündüz kuşağı kadın programına çıkmışlar “eski dostlar” isimli şarkıyı söylüyorlar. Neş’e içinde alkış tutarak. Hazin bir görüntü bizim için. Bence hazırlıklı olun. Yirmi sene uzun bir süre değil!