13 Mayıs 2013 Pazartesi

Dünya Derbisi




Dün Türkiye'de futboldan, insanlıktan, toplumdan nefret ettiğim bir gündü.

İddia olmasa bile Türkiye'nin en çok izlenilen, en çok beklenen derbisi vardı yine. Benim de her sene heyecanla beklediğim, izlerken büyük keyif aldığım, kızdığım, üzüldüğüm, sevindiğim bir maç. Yine geldi çattı derbi günü. Ama bir gün önce büyük bir saldırı olmuş, masum insanlar ölmüş, yaralanmış oradan gelen bir can sıkıntısı mevcut herkeste. Zaten genele bakıldığında da yıllardır medya, taraftar grupları, kulüp sözcüleri, yöneticiler, futbolcular, emniyet tarafından insanları geren, kutuplaştıran bir futbol gündemi var. Bir önceki gün yine Beşiktaş maçından önce taraftarın arasına motorlarla dalıp, havaya ateş açan, ortalığı biber gazıyla donatan bir polis var. Tekrar FB-GS mücadelesine geri dönecek olursak bir alkışlama polemiği. Yok "alkışlansın, alkışlamasınlar zaten çok da tın, onlar bizi alkışlamış mıydı?" gibi tartışmalar. Ki ben de bu görüşlerden birini savunuyordum bu konuda. Tüm bunlar eşliğinde büyük bir stresle, büyük bir gerginlikle başladı maç.

Ama gerginlik biter mi? Daha da artıyor tabi. Eboue'si, Emre'si, Riera'sı, Meireles'i, Melo'su, Volkan'ı, Sabri'si... Herkes ortamı daha da geriyor. Herkes provokasyon, polemik peşinde. Maçtan sonra da devam tabi. Sonra ne oluyor? Bir tane çocuk, bıçaklanarak öldürülüyor. Belki hiçbir şey yapmadı, belki de yakınındaki Galatasaraylılara eliyle skoru gösterdi, dalga geçti. Ne olursa olsun. Değer miydi? Bu yaşananlar neticesinde bu çocuğun hayatına mal oldu bu durum. Öldü lan, bir insan öldü! Green Street Hooligans'taki büyük kavga sahnesi geldi aklıma. Herkes kavga ediyor, ağız burun dalıyor birbirine. Ama bir beden cansız olarak yere düştüğünde herkes donup kalıyor. Çünkü o an, birisi öldüğü anda, tüm bunların bir oyunun tarafı olduğu için kaynaklandığını görüyoruz. Ben de neler söyledim maçtan önce, maç boyunca, maçtan sonra... Onları düşündüm ve bu olayla ben de "ne yapıyorsun ulan?" dedim kendi kendime? Evet medya da suçlu, oyuncular da, yöneticiler de, tribün liderleri de... Ama ben de suçluyum. Sen de. Fanatizmin kör ettiği her göz suçlu. 

Olaydan sonra sosyal medyamız yıkılıyor. Herkes lanet mesajları gönderiyor. Fenerbahçelisi, Beşiktaşlısı, Galatasaraylısı sövüyor. Ama arada tek tük "Bizimkilere helal olsun ya. İyi olmuş" diyebilen omurgasızlar da çıkıyor piyasaya. Yine utanıyorsunuz onlar adına. Acıyorsunuz. (Ayrıca olayı kınamak için Galatasaray Kulübünden resmi açıklama bekleyen, onların tutumundan sonra kınama yayınlayan, o ana kadar da sadece şampiyonluktan bahseden UltrAslan grubunun da samimiyetine inanmıyorum.)

Muhtemelen olayın yaşandığı dakikalarda ben de Metrobüsteydim. Kadıköy'den, eve gidiyordum. Metrobüs her maç dönüşü olduğu gibi yine tribün gibi. Küfürlü besteler, tezahüratlar. Sonra bir duraktan Galatasaraylı bir çocuk bindi metrobüse. 17-18 yaşlarında. Bir an korktum, üstüne saldırırlar mı diye. İnsanlar da yavaşça kestiler tezahüratları. Çocuk da kafasını kaldırmadı, devam ettik. Belki orada birisi üstüne gitse, o da karşılık verseydi sonu Burak gibi olabilirdi. Kim bilir? 

Kadıköy'de 2-2 biten maçı Nevizade'de izlemiştim. Galatasaraylıların içinde. Boynumda Fenerbahçe atkısı. Gol attığımızda bağıra, bağıra sevinmiştim. Belki de o gün başıma bi şey gelebilirdi. Bu cinayetle bunlar da geldi aklıma. Böyle anlarda, oralarda kendini kaybetmiş bir holigana denk gelmemek de şans. Farkında olmadığımız. Keşke Burak da öyle bir ana denk gelseydi. Keşke en güzel yaşında, bir futbol müsabakasının yarattığı havanın kurbanı olmasaydı.

Futbol güzel. Bir tarafta olmak, taraftar olmak güzel. Ama bir insanın hayatından önemli değil hiçbir şey. Böyle olacaksa Allah kahretsin maçını da, derbisini de, kupasını da.

Huzur içinde yat Burak Yıldırım. 1993-2013