21 Ocak 2010 Perşembe

Duygu Sömürüsü: Duygular Tehlike Altında.

Başta her şey 90'ların Gani Müjde, Kandemir Konduk ya da Levent Kırca tarzı bir kelime oyunundan ibaretti. Sonra durumun ciddi olduğu kanaatine vardım. Evet Duygu sömürüsü büyük bir tehdit. Peki nedir bu tehdit?

Duygu sömürüsü sanıldığının aksine, İstiklal Caddesi'nde bir yandan ders çalışıp bir yandan selpak satan çocukta değil. Duygu sömürüsü, Dünya üzerindeki tüm Duygu'ları bitirmek üzerine ayarlanmış bir proje.

Evet, emperyalist devletlerin bir planı bu. Dünya üzerinde en çok Duygu'nun bulunduğu Türkiye'den başlayacaklar işe. Amerika, İngiltere, Fransa ilk harekete geçecek isimler. Donanması ile de Portekiz ve İspanya da büyük tehdit unsuru. Tabi ki Almanya'yı da unutmayalım.

Tüm Duygu'ları toplayacaklar. Onları konteynırlara doldurup yük gemileri ile okyanustan geçirecekler. Ülkelerine getirecek. Günlüğü 1 dolardan çalışacak tüm Duygu'lar. Yemek, bulaşık, ütü, çocuk bakma... Tüm işlerde Duygu'lar kullanılacak! Başlarındaki sorumlular, Duygu'lar son nefesini verene kadar onları çalıştıracak. Ölen Duygu'lar, kazan dairelerinde yanıp, elektirik ve ısı olarak geri dönecek.

Peki Türkiye'deki Duygu'lar ne kadar ki, bu derece sömürülecekler? En çok kullanılan 74. isim. Araştırmalar 171.000'e yakın Duygu olduğunu ve bunlarının çoğunun (%58) bira ve çöp ile beslenen rocker kızlar olduğunu tespit etmiş. %38'i ev hanımı, %24'ü çocuklu, %46'sı 90 kilonun üstünde.

İşte bu potansiyelden yola çıkan emperyalist devletler de "Duygu Sömürüsü" deyiminin gazıyla "neden olmasın?" demişler. Çalışmaları devam etmekte. Zor günler Duygu'ları bekliyor...

Kaynak: New York City Police Department / çay ocağı sorumlusu; Muharrem Kamiloğlu.

17 Ocak 2010 Pazar

Arabesk



Hepimizin içinde var gençler. Kasmanın alemi yok.

"Abi benceğ Orhan Gencebay blues'un günümüzdeki yansıması" tarzı sikimtrak entel söylemlerine girmeyeceğim, merak etmeyin. Bahsettiğim arabesk, son yıllarda moda olan "rock grubunun coverladığı arabesk parça" tribi de değil. Bildiğimiz arabesk. Müslüm, İbo, Ferdi, Orhan, Hakan, Emrah, Bergen, Güllü, Cansever... Damar kavramını köküne kadar yaşatan şarkıları. Yıllarca "bu ne amına koyayım, konfeksiyon mu burası" dedik, çalan yerlerde. Şimdi bayıla, bayıla dinliyoruz biraz "soft" hallerini, yeni grupların yorumlarıyla. Ama bu ilk adım oluyor. Eğer ki ortamınızda (okul, iş yeri vs...) dinleniyorsa bu müzik, bir gün bir bakıyorsunuz "kanka Müslüm'den topraktan bedene açsana" deyiveriyorsunuz. Mp3 playerınıza çaktırmadan birkaç şarkı atıyorsunuz. Derken Cansever'den "duman oldum" çalarken, kaşlarınız büzülmüş, şarkıya ciğerden gelen bir tonla eşlik ederken buluyorsunuz kendinizi. Parasal kaygılar, kötü giden hayat, sıkıntılar, kahpe kaderin oyunları, eskiden bu müzikten nefret etseniz bile, sizi ona yaklaştırıyor. Yadırgamıyorsunuz.

Herkesin içinde bir yerde var arabesk. Ama az, ama çok. Bulmak için ise, kıvılcımı çıkartacak bir olay cereyan etmesi gerekiyor. Ki onu da bir gün mutlaka buluyorsunuz.