29 Ekim 2009 Perşembe

Hiç

Yapması biraz zor.

-N'apıyorsun?
+Hiiç...

Hiçbir şeye dokunmadan durmak sanıldığının aksine zor. Yorucu. O kadar yorucu ki, eşek kadar çalıştığınız mesai saatlerini, okul yıllarında sınava sıfır bilgi çıkmamak için uykusuz geçirdiğiniz geceleri, taşınırken kaldırdığınız ağır kolileri ya da hiç elinizden gelmese de mecbur olduğunuzda mutfakta bir şeyler yapmaya çalışmalarınızı unutun. Bu hepsinden de yorucu. Pas tutuyor vücudunuz. Eklemleriniz. Kemikleriniz. Her bir hareketiniz.

Öylece mal gibi oturuyorsunuz. Sağa sola bakınıyorsunuz. Ve çok yorgunsunuz. İşin en kötü kısmı ise, vakit geçirmek için başvurduğunuz "hiç"i yaparken, vakit hiç geçmiyor. Saat ilerlemiyor.

Elinizde ne yapacak bir şey, ne de o şeyi bulmak için, içinizde bir istek var...


25 Ekim 2009 Pazar

Soğur Zamanlar... (Bölüm dört: Gel bakalım)

-Alo?
+Berk?
-Samet! Naber abi?
+Aeaae... bir saniye... heh, balkona çıktım da. iyidir senden naber?
-Ne olsun ya sürünüp gidiyoruz işte. Nasıl gidiyor lan okul? Ortamın falan nasıl?
+İyi be kanka. Takılmaca işte. Sen neler yapıyorsun?
-Ne olsun ya. İstanbul'da sürünüyorum işte. Ya İlayda vardı, dershanedeyken hep bahsederdim fotosunu falan da görmüşündür.
+Heee evet hatırladım kanka.
-Onla bir süredir aramız bayağı kötü be. Ben de dedim ki Eskişehir'e mi gitsem? Böyle ne ayrı, ne barışık olmuyor. O da gelmiyor buraya. Benim gelmem lazım.
+Hmmm anladım kanka. E gel bence de.
-Geleyim de pek tanıdık yok orada be abi.
+Tamam be oğlum, ben varım işte. Cuma-cumartesi gel işte.
-Eyvallah kardeşim, süpersin. Ararım ben seni yine.
+Ne demek abi. Bekliyorum.
-Görüşürüz.
+Görüşürüz.

Telefonları kapatırlar. Samet son bir söz daha söyler.

-Gel amına koyduğumun...

Berk, Samet'in bu "güzelliğine" bayağı bir sevinir. Gitmesine 3 gün vardır. Hemen hazırlanmaya başlar. İlayda ile nasıl karşılaşacağının, ona neler söyleyeceğinin planlarını yapmaya da koyulmuştur bir yandan. Bu sırada Eskişehir'de...

-Kimdi arayan aşkım?
+Hiç ya. İstanbul'dan salak bir arkadaşım vardı da, o aradı. Buraya gelmesi lazımmış, ben de gel bende kalırsın dedim.
-Hmmm ne zaman gelcek? Ne kadar kalır ki?
+Cuma gelir herhalde. 2-3 gün kalır en fazla ya. O da okuyor.
-Nerede?
+İstanbul Üniversitesi.

İlayda bir-iki saniyeliğine
kontrpiyede kalır. Berk gelmiştir aklına. O kişinin Berk olma ihtimalini düşünmüştür. Samet o birkaç saniyelik felç durumunu gözlerinden okur İlayda'nın. Tam olarak istediği etkiyi yaratmıştır.

-N'oldu balım? Kaldın öyle?
+Aman aklıma bir şey geldi de birden. Neyse ya, kadehler bittikten sonra yatalım mı?

-Olur aşkım...

Yaklaşık yarım saat daha otururlar. Sonra yatak odasına geçerler. Sarılıyorlardır aşık gibi. Oysa ki ikisi de ne aşıktır ne de bağlıdır birbirlerine. Her ikisinin aklındakiler farklı olsa da, yanyana geliş amaçları aşk ya da sevgi değildir. Bu sırada Berk ise hayallere dalmış vaziyettedir. İlayda'yı düşünür. Yanında olmayı, ona sarılmayı, öpüşüp-koklaşmalarını, ufak oynaşmalarını, sevişmeye başlamalarını... Hayallerinde İlayda'nın yanındaki kendisi olsa da, o an; aşıkının yanında bu düşünceleri canlandıran kişi bir başkasıdır...

19 Ekim 2009 Pazartesi

Soğur Zamanlar... (Bölüm üç: Gizemli Adam)


-Aşkım?
+Balım...

Kısa bir sarılma ve karşılama merasiminin ardından Samet içeri girer. Samet kısa sessizliği hemen bozar.

-Neden gözlerin yaşlı balım?
+Ya aşkım, film izlemiştim de. Biraz etkilendim işte.
-Kıyamam bir taneme. Ne izledin?
+I am sam.
-Hmm ben de çok severim onu.
+Bir şey içer misin?
-Şarap aldım aşkım.
+Muck! Süpersin bir tanem!

Migros'un fırsat reyonundan alınmış "Dikmen" şarabı servis etmek için mutfağa gider ilayda. Samet İlayda'nın telefonuna bakar. Mesajlar bölümünü açar. Berk'in son mesajını görür. Yüzünde; şutu, direğin az farkla yanından dışarı giden piç forvet bakışı vardır. Hemen girdiği yerden çıkar ve telefonu geri bırakır. Tam bu sırada, şarap, kadehler ve çerez kasesi ile İlayda girer içeri.

-Aşkım bir konser dvd'si falan açalım mı?
+Olur balım. Neler var.
-Ya David Gilmour'un "Remember That Night" dvd'si var, olur mu aşkım?
+Aaa çok severim. (iç ses: Benim en sevdiğim pf üyesi Roger Waters'tır mk.)

Onlar dvd'yi izleyedursunlar, İstanbul'da durum hiç de iç açıcı değildir. Berk evden çıkar. Mahallede, köşebaşındaki arkadaşlarının yanına gider. Bir bira alır. Başlar muhabbete.

-Kanka beni uyuz ediyor ama seviyorum işte anasını satayım.
+Kanka seviyorsan git konuş bence.
-Nası yani? Allah'ın günü konuşuyoruz ya lan?
+Salak! Eskişehir'e git diyorum.
-Heee... Ama ya görüşmek istemezse? Hem n'apıcam orada?
+Hiç tanıdık yok mu lan orda?
-Hmmm. Kim var? Aaa! Benim dershaneden arkadaş vardı lan.
+Tamam oğlum işte. Ara onu. Para da sorun etme, biz de atarız bir şeyler.
-Eyvallah kanka.

Berk hemen dershanedeki kankasını arar. Birçok dershane arkadaşlığı gibi, onların kankalığı da öss'den sonra bitmiştir. Uzun bir çalma süresinden sonra;

-Alo?
+Berk?
-Samet! Naber abi?

Devam Edecek...