25 Ocak 2009 Pazar

Kapılar Ve Odalar


Bir Cuma akşamıydı, açtım kapılarını aklımın. Daldım içeriye. Ortalık çok dağınıktı. Toplamaya kalktım. Altından kalkamadım...

Hatıralar Odası’nı gezdim önce. Çok fazla kırık hayal vardı. Çoğu yerlerdeydi. Basık, karanlık bir atmosferi vardı. Çok fazla duramadım. Çıkarken pantolonumun paçalarına gözyaşları sıçradı. Silkeledim. Kapıyı dışarıdan kapadım.

Duygular Odası’na girdim sonra. Tam bir renk cümbüşü! Ama çoğunlukla siyah var gene. Üstünde ise mavisi, yeşili, kırmızısı... Çok değişken. Bir anı, bir anını tutmaz olmuş. Yalnız dikkatimi çekti, yeşil olanlar hep çürüyor bir süre sonra. Kırmızılar da siyaha dönüyor. En sonunda kapıyı fark edebildim de, çıktım oradan da.

Görünenler Odası vardı sırada. En gerçeğe yakın yer orası. Bir ekran düşünün. Dev bir ekran. Gözlerinizden izliyorsunuz dünyayı. Ağzınızdan çıkanları duyuyorsunuz. İnsanların söylediklerini... Ama duygularla farklılık gösteriyormuş. “Kırmızı bir muhabbet” çıksa da ağzınızdan, duygular odasındaki rengi siyah aslında. Nerden mi biliyorum? Görünenler odasından içinizi de görmeniz mümkün.

En son Kumanda Odası’na girdim. Muhteşem bir şekilde işleyen bir makine gibi. Her tarafta düğmeler, kablolar... En son büyük kırmızı düğmeyi gördüm. Yaklaştım. “Acil durumlar haricinde kullanmayın” yazıyordu üstünde. Az sonra yabancı bir apartmanın tüm zillerine basıp, kaçacak bir çocuğun heyecanı ile yaklaştım düğmeye. Bastım. Her şey durmuştu. Tüm çarklar, tüm o sistem. Koşarak kaçmadım, yavaş adımlarla ilerledim. Ana kapıya gelmiştim. Aklımın kapısına. Kapıyı kilitledim, çık
tım. Anahtarı da bir köşeye savurdum. O gün, bugündür uğramıyorum aklıma.